Wednesday, December 3, 2008

Crossover

... at Georgetown, [Iverson] often stayed after practice to play one-on-one against walk-on guard Dean Berry. Berry had known Iverson since the eighth grade, having played against him in AAU tournaments. Now, Iverson was clearly the better player, but one who, in Berry's estimation, got by on pure talent alone. He was so quick he never had develop moves in order to get to the basket. He could just get there, period. But that would not be the case forever; as the level of competition rose, so, too, did the challenge to invent ways to succeed.

Berry, with his limited skills, had spent years developing his game. A cerebral player, he started studying tapes in the seventh grade of great ball handlers. Over and over again, he'd watch Tim Hardaway's crossover dribble, commonly referred to as the "UTEP Two-Step." (Hardaway had gone to UTEP.) He watched Isiah Thomas's unique version of the same move. He saw John Stockton remove all the bells and whistles and confound opposing guards with it. ...

Berry adopted facets of every crossover he studied. ... The reason Iverson kept playing Berry after practice was that he couldn't stop Berry's crossover -- even when he knew it was coming. He'd tell himself not to go for the fake, and he knew he was quicker his teammate -- the twelfth man on the team! -- but then Berry would drop a cross on him and the next thing you knew, the walk-on was around him.

"Man," Iverson finally said, "you gotta show me that s---."

From then on, Berry taught his superstar teammate his favorite move.


From the book 'Only the Strong Survive', Larry Platt, 2002

Friday, November 21, 2008

Charles ve Nef'i

"We start, then, with nothing, pure zero. But this is not the nothing of negation. For not means other than, and other is merely a synonym of the ordinal numeral second. As such it implies a first; while the present pure zero is prior to every first. The nothing of negation is the nothing of death, which comes second to, or after, everything. But this pure zero is the nothing of not having been born. There is no individual thing, no compulsion, outward nor inward, no law. It is the germinal nothing, in which the whole universe is involved or foreshadowed. As such, it is absolutely undefined and unlimited possibility -- boundless possibility. There is no compulsion and no law. It is boundless freedom."
Charles S. Peirce, "Logic of Events" (1898)

Gam çekme hakikatte eğer arif isen
Farz eyle ki el'an yine alem yoğ imiş
Nef'i (1572 - 1635)

Ayni seyi soyluyorlar...

Wednesday, November 19, 2008

Simyacı

zukela: malcan bu ne yavrum?
malcan: altinbas raki abi. sabah bi haber okudum, meksikalilar tekiladan sentetik elmas yapmis.
zukela: hmm...
malcan: abi dusundum biz de o zaman altinbas rakidan altin yapariz dedim. buradan voleyi vurabiliriz.
zukela: yavrum guzel de benim kimya ilmi hakkinda deneyimim yok.
malcan: abi o konuyu hallettim ben. bizim nebil var lise iki terk. kimya labinda hoca mikroskopla deniz hiyarini incelerken lamel'i tutmustu.
zukela: lamel'i tuttu demek. hmm, faydasi olabilir. hemen irtibata gecelim.
malcan: OK abi. bu arada biz nasil ilerleyelim?
zukela: hmm... muhtemelen 18 ayar altin icin rakiya yari yariya su koymaliyiz.
malcan: 18 uymaz abi 24 ayar yapalim.
zukela: o zaman rakiyi iki suyu bir koymaliyiz. sen su raftan kadehleri getir.
malcan: OK. kadehler hazir, dolduralim.
zukela: ulan mis gibi de koktu be mubarek.
malcan: abi simdi ne yapacagiz.
zukela: bekleyelim biraz.
(5 dk. sonra)
malcan: abi ben herhangi bir tepkime goremiyorum. acaba tekirdag mi kullansaydik?
zukela: sanmam, tepkimeyi hizlandirici katalizor kedi kullanmamiz lazim.
malcan: katalizor kedi?
zukela: evet katalizor kedi.
malcan: o ne demek abi? voltran ile mi ilgili?
zukela: yavrum ne voltran'i. dunyanin en seckin kahvesi kedilere kahve cekirdegi yedirdikten sonra diskisini filtreleme yontemiyle yapiliyor.
malcan: abi cins kedidir o.
zukela: kedinin cinsi farketmez, sen hemen biryerlerden bi kedi bul gel.
malcan: tamam abi.
(5 dk. sonra)
malcan: abi sokaktan bir kedi buldum iste bu.
zukela: malcan burada kimya ilminde yeni bir sayfa acakcak bir tecrube yasadigimiz icin kedi de litereature gececek. bu nedenle kediye bir isim vermemiz lazim.
malcan: fondip olsun abi kedinin ismi.
zukela: benim icin sakincasi yok, onemli olan bir ismi olmasi. sen simdi fondip'in agzini ac.
malcan: tamam abi.
(10dk. sonra)
malcan: abi bu kedi sizdi yamuldu gitti. biz simdi neyi bekliyoruz?
zukela: malcan bu kedi safkan olmadigi icin dayaniksiz cikti. bize bir buyuk bitirse bile ayakta kalcak kedi lazim.
malcan: abi kedi olayindan vazgecsek?
zukela: zaten rakinin yarisini icti uyuz hayvan. bari kalani da ziyan olmadan biraz da biz demlenelim.
malcan: haklisin abi.

Terkedilen Sulugöz

Dalinca birara eskiye gediz akmaya basladi gozlerimden. Parmaklarimla kurdugum barajlar yetersiz kaldi. Gedizin yanaktan suzulen sulari masada birikip gölmarmara oldu egeye. Ve carptigin kapinin ruzgariyla kurudu hem gediz hem gölmarmara. Sarkidaki gibi esmeyi anlatmasini beklerken, senden dem vurdu kokunu tasiyan ruzgar. Sarkidaki gibi odaya yayilmasini beklerken içimde birikti kokun. Kaybetmemek icin bogulasiya kapattim agzimi burnumu. Nefesim kesildi, tipki seni ilk gordugum gun gibi. Bak yine eskiye daldim, gediz akmaya basladi gozlerimden...

Monday, November 3, 2008

Sonraki Durak

Hicbirsey hayal olmaz aslinda. Olsa olsa hayat olur. Ne zaman gonlun konus dese metroda aklini basindan alma esigindeki yabanciyla, esige son anda tutunan mantigin kilic ceker gonlune turlu bahaneler esliginde. Sonra ne olur? Sonraki durakta inince hayal biter, hersey hayat olur yine.
Sorun su ki hayat hayal kadar yakin degil insana. Hayal kadar insan urunu degil hayat. En azindan simdiki haliyle. Evet kisa, yazik ki öz degil, daha cok özenti. Ve sacmasapan sorumluluklarla ve bu sorumluluklarin yarattigi bahanelerle dolu, seni sonraki durakta indiren.

Israrci Ot

Anladik gozlerinin klorofili bol,
Ama bana cevirip de,
Duygularin beslensin diye,
Yaptigin fotosentezden karsilik bekleme.
Gunesin ben degilim.
Bunu bile bile hala israrciysan ot olmakta...
Ne diyelim.
Otsun zaten guzelim.

Wednesday, October 22, 2008

Oyunbozan

Sabah gordugum guzelligin derin bakis ardi kacan gozlerine taktim biraz. Sanirim kendini yalniz diye biliyor, gel gor ki bu satirlarin yazari avanak da ne merhaba ne selam diyebiliyor. Guzellik yalniz gibi, ve eger guzellik yalniz ise o haric herkes mutlu. Onceki cumlenin kaynagi oyun teorisi, ki ben inanmiyorum. Ve bence oyun degil koyun teorisi bu. Iki kelam etsem belki eli kalbimi tutar guzelligin, belki degil kesin desem belki cesaret gelir, ve son belkiyi de kesin yapsam nihayet kelam dile gelir. O zaman koyunlarin mutlulugu bozulacak mi yani? Neyse ne, gonullu oyunbozanim, gonlun cok israr ettigi birgun bu oyunu bozarim. O gune kadar, mutlu kalin koyunlar, ve hoscakal guzellik.

Büyü Denen Büyü

Benim secimim degil kara büyüme büyüsü. Daha ilk nefesimde fisildandi kulagima, o gun bugun etkisindeyim. Sahibi zamansa, celladi gunler zoraki gecen, fareden hallice kemirgen. Omrumu kemiredursunlar, kahve falimda iki yol var kursundan kalemle yazilmis; ya onyedinde idamlik olursun, ya yetmisinde yalniz ölürsün. Ilki olmadi, ikinciyi de ben oksitledim. Yetinmeyip fincana saldirdim, cezve yalvardi gunahim yok diye. Affettim. Oylece kalktim ikili koltuktan, yanimda oturan ofke seslendi; 'Ben de kalkicam'. Biz kalkinca kosede bekleyen zarar ikiliye uzandi. Hep bu anlari kovalayan biri sehpanin uzerindeki sigara paketi. Bagirmaya basladi; 'Ne bekliyorsun, ne bekliyorsun!'. Keske o kadar kolay olsa. Berideki ayna cagirdi; 'Kendinle yuzlesmen lazim'. Hazir degilim. Sonra masadaki defteri gordum, sonsuz kareli. 'Neredesin?' diye sordu. Ceketimin ic cebinde tepinen kalemi cikardim, ve iste buradayim.

Thursday, October 16, 2008

Wednesday, October 15, 2008

Kaygisiz

Birgun bir dag bisikletiyle geldi babam. Ertesi gun de adinin hakkini versin diye baslayan bir eylem icinde, Kaz Dagi eteginde, Tepekoy'e cikarken dustum. Once zavalli bacak kasi hucrelerim oksijensiz solumun yapmaktan bitap dustu. Sonra ben yere dustum. Yer dedigim patika yani cali diken, belki birkac bogurtlen hani varsa cani ceken. Kanayan diz, cizilen el, yamulan gidon; biri canli iki yarali. Sorumlu bodrumda birakilan BMX'in laneti. Sorumsuz ben. Sorum da su: onca yil sonra birden aklima gelince neden bu gulumseme yuzumde? Gerci o gun de gulup gecmistim. Bu yuzdendir ki benligimin kaygisiz bir tarafi var, Tepekoy yolculuklarindan yadigar.

Monday, October 13, 2008

Buluşmak Üzere

Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni
Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi de dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni
Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım

Can Yücel

Mektup

Malcan: Zukela hocam ben Edibe'ye ask mektubu yazmak istiyorum.
Zukela: Edibe'ye asik misin sen?
Malcan: Hayir rastgele sectim.
Zukela: Anliyorum, hepimiz bu yollardan gectik. Ben de senin gibi rastgele birine bir ask mektubu yazmistim gencken.
Malcan: Hadi ya, sonra ne oldu?
Zukela: Evlendik. Neyse, simdi sana odaklanalim. Cok da zor olmasa gerek yazmak. Hele de cinas kardesi olan mevsimin bittigi, duygu kardesi olan guzun basladigi bu gunlerde.
Malcan: Hicbirsey anlamadim abi. Edibe hakkinda edebi birseyler mi soyledin?
Zukela: Hem evet, hem hayir, hem de cevap yok. Yani demek istedigim yazmak icin iyi bir donem. Basla bakalim, dinliyorum.
Malcan: "Guzelim, sari saclarinla beni bu dunyadan cok uzaklara goturdun ve seninle beraber...... "
Zukela: Hop! Orada Kal! Eskiden olsa, yazmanin ucundan gorulen iki tel sac yeter yazmana. Simdi ne yazma ne iki tel sac var ortada. Simdi sac bas hersey ortada... Yazmanin ucundaki iki tel sacin buyusu kaybolmus, saclar baslar birbirine karismis, esmer sarisin olmus, kumral da arapsaci.
Malcan: Af buyur? Ne dedin simdi sen? Edibe anne tarafindan arap, bu konuya mi vurgu yapmam lazim?
Zukela: Hmm, olabilir. Iyi bir noktaya temas ettin. Demek istedigim, daha genel baslamalisin.
Malcan: "Guzelim, ben araplari severim. Saclarinla beni bu dunyadan cok uzaklara goturdun ve seninle beraber ...... "
Zukela: Dur! Bu cumlenin anlam kazanabilecegi tek durum, sevgilinin Rapunzel olmasi. Bu da mumkun olmadigina gore bir daha dusun derim.
Malcan: "Bebegim, saclari gectim, senin dunyalar kadar sevi...... "
Zukela: Malcan iyice sacmaladin, sac mevzu bahis degilse hic girme o bahse. Tekrar.
Malcan: "Hayat sebebim, seni..."
Zukela: Ufak at.
Malcan: "Mal varligim, seninle tanistigim gun hayatimin en onemli...... "
Zukela: Malsin lan sen. Bi daha dusundum de, belki de zordur yazmak. En azindan bazilari icin.
Malcan: Yapacak birsey yok, kader utansin.

Friday, October 10, 2008

Sahildeki Serseri

Otele donmek istemedigim yaz karanliginda marmaris sahilinde sabaha kadar yurumek iyi bir fikirdi. Yorulmayacak kadar dingimdim, ve ayni zamanda ne baska birinin kimligine ne de uzerimdeki bu baskasi kimligine daha faza katlanamayacak kadar yorgun...

Tuhaf bir aliskanlikla yitik ozgurluge acilmak icin buradayim. Ama diger yandan, surahiden dokulen suyun maruz kaldigi Coanda etkisini yasadim gecen gunlerde. Tam ucundan dokulup acilirken ozgurluge, yapistim yine dis ceperine. Bu degildim, olmasi gereken de bu degildi.

Kafami kaldirip semayi seyre daldim. Voyager 1 otuz yildir uzayda, ve pluto'dan uc kat daha uzak gunese. Tamamen boslukta ve olesiye yalniz. Neredeyse otuz yil once, bilinenlerin cogunun ziyan, kalaninin da yalan oldugunu anladigi o saf anda basladi bilinmeyene yolculuga; sonunda hem yapayalniz hem oleyalniz kalacagini bile bile.

Marmaris sahilinde gunler sonra kendimdim yine, ve sukur ki biraktigim gibi buldum kendimi, dalgaci serseri. Sadece dalgasi eksikti gece vakti sahilde tek basina oturan serseri tablosunun, yakamozu yerinde. Konu dalga olunca denizi pek de comert degildir Marmaris'in. Ve konu hayat olunca pembe yalancidir Marmaris, gundeligin otesine gitmeyen tanisikliklara yeter demenin vakti geldi. Yeter demek iyi bir fikir, tipki hikayenin basinda merhaba demenin de iyi bir fikir oldugu gibi. Cabuk bikan ruhum, hep oyle kal.

Wednesday, October 8, 2008

Iyi Bir Baslangic

Dogumlari sorunca kendi takviminden cevaplar verir mualla insan babanem. Babam bol hasatli yazda dogmus, halam istanbul'a goc senesinde. Hani kendi miladini hatirlamaz da merak eder ya insan, ben de ona sorardim; "sanki dun gibi, darbeden neredeyse 1 sene sonrasi...". Her hecesiyle mutsuz bu devrik cumle ile yetinmeyip ansiklopedi kurcaladim biraz, kisisel avuntu ihtiyac:

Seksenlerin Basi: Yesilcam jonlerinin melodram ceviremeyecek kadar yaslandigi, donem geregi komiser rollerine burundukleri yillar icin kullanilan ozlemli isim tamlamasi.

Sonlara saklanmis ozlem haricinde pek umut yok gibi. Yine de, sarmal yapimda kader satirinda ne yazarsa yazsin, iyi bir baslangic oldugunu soyluyor icimden bir ses. Gerci bu "icimden bir ses" denilen soyut soysuzun de yalancinin teki olduguna dair kaanatim tam, pek cok kez yari yolda birakmistir beni. Bazen guclu bir mantik maskesine burunur, bazen tecrube oldugunu iddia eder, bazen de kutsal bir gudu. Birsey bildigini hissetirir insana, siren gibi kulagina fisildar zehrini, medussa gibi gozlerini buyuler giziyle.

Yok, yok... Icimdeki sese ragmen iyi bir baslangic. Darbeye ragmen, yaslanan jonlere ragmen bu iyi bir baslangic. Ilk hickiriklarim DVD formatinda kaydedilmedi belki. Ama iyi ki kaydedilmedi. Yasadiklarim icin simdiden memnunum seksenlerin basinda baslamaktan, yasayacaklarim da cabasi.

Friday, October 3, 2008

Cavusun Gunlugunden

Cavusun Gunlugunden, 19 Mart 2008

Yalnizlikla paylastigim uzun subatin ardi sira baharin sozde gunesi kendini gosterdi nihayet. Sirali ladinler arasindan sizan huzmelerle isitti icimizi. Son demlerini yasayan kuzey ruzgarlari yerini tanridan mevsimlik izin alabilen sabah meltemlerine birakti. Sandalyede mutemadi esas durus arifesindeki yazarin satirlari dile gelekala bal oldu seker oldu demli bir caya. Ve caycinin etkisiyle elazig rengindeki bu caglayan kul oldu volkan oldu akti bogazimdan. Demden koy muhabbetle gecen kisin dusundukce icimi titreten karasal sogugu Ankara'yi terketme hazirliklari yapadursun, sagi solu belirsiz marttan da arkadas olmazmis yenice anladim.

Iklimde durum boyle iste, aklimda ise Taranci'dan iki dize; "Her mihnet kabulum yeter ki, Gun eksilmesin penceremden..." Yasananlarin farki kimin umrunda. Gun hep ayni gun, dun de olsa yarin da, kis da olsa bahar da.

Friday, September 26, 2008

Saklambac


Tarihteki onemli saklambac diyaloglari:

1.

ebe: bir, iki, uc, dor, be, a, y, ... on .... yirmi ....... yuz!!! onum arkam sagim solum sobe saklanmayan ebe!!! (arkasini doner) Tevhid, niye saklanmadin birader?
tevhid: dostum yillardir bu "onum arkam sagim solum sobe saklanmayan ebe" gazelini okuyor ebeler. bir delikanli da cikip ben saklanmiyorum lan o zaman allahina kadar ben ebeyim demiyor. ben bugun diyorum iste, tarihte bir ilki gerceklestiriyorum.
ebe: way anasini, harbiden tarihte bir ilki gerceklestirdin tevhidcigim. arkadaslar herkes saklandigi yerden ciksin tevhid ebe oldu.
tevhid: bir, iki, uc, dor, be ...

2.

ebe: bir, iki, uc, dor, be, a, y, ... on .... yirmi ....... yuz!!! onum arkam sagim solum sobe saklanmayan ebe!!!
mucahit: (ebe arkasini doner donmez) sobe!!!
ebe: lan muco naapiosun yahu diregin ustunde.
mucahit: dostum sen onum arkam sagim solum dedin ustum demedin ben de gizlice senin saydigin direge tirmadim. delikanli adam rakibinin kurdugu her cumleyi ayrintiyla inceleyip bir gedik arar birader.
ebe: helal sana.

3.
ebe: bir, iki, uc, dor, be, a, y, ... on .... yirmi ....... yuz!!! onum arkam sagim solum sobe saklanmayan ebe!!!
vahdet: saldir cetingoz!!!
cetingoz: grrrr, hav hav hav...
ebe: vahdet manyak misin yahu cek su kopegi ustumden. anneeee!!!
vahdet: hehehe millet herkes ciksin ebe kacti herkes rahatca sobeleyebilir simdi.

4.
ebe: bir, iki, uc, dor, be, a, y, ... on .... yirmi ....... yuz!!! onum arkam sagim solum sobe saklanmayan ebe!!!
gürdal: abi iki kisi su agacin arkasinda, biri apartman kapisinin orda, biri de bakkalin onundeki arabanin arkasinda.
ebe: sen kimsin lan?
gurdal: ben gurdal, seffaf biriyim ben, sakli gizli olaylardan nefret ederim, hayat felsefem budur.
ebe: cok guzel.


belki devam edebilir...

The Second Coming

Yillar once bir humanities dersinde tanistigim Yeats isimli Irlandali sairin "The Second Coming" adini verdigi dizeleri dun tekrar karsima cikti. Nerede mi? Heroes Season III Episode I. Bir siiri her yone cekebilirsiniz, guzelligi buradadir zaten. Ve bu siir uzerine yazilmis bircok yorum bulunmakla beraber, konunun metafizik tarafina yogunlasip bu sekilde yazmistim yillar onceki odevi.

Siirin dogrusu veya yanlisi, gercegi veya yalani yoktur. Ondan ne anladigindir. Hicbirsey anlamadiysan hicbirseydir o siir, birsey olmak iddiasinda da degildir gerci. Istedigini yazar sair, yazardan daha ozgurdur bu yuzden, yazardan ozgur yazar. Siirin birinde Istanbul'u dinletir sana, digerinde susturmaya calisir. Birinde asklarini siralar, digerinde pismanliklarini. Birinde kacarken olumden, digerinde en on safindadir savas hattinin. Ve biri korkan bu en on saftan, digeri dizeleri okurken icinden feryat etmek gelir kolaysa vurun beni diye. Ortaokul'da Turkce sinavlarinda sorulan 'Bu siirin konusu nedir?', 'Yazarin vermek istedigi mesaj nedir?' gibi sorulara basmakalip cevaplar verecek kadar cocuktuk onceden, ki ogretmenler de ezberlenmis bir basmakalibi mi istiyorlar yoksa gercekte o cocugun siirden ne anladigini mi soruyorlar bu da tartisilir. Yazik ki basmakaliptir cogu sozde dogru cevaplar, ve iki kere ikinin dort etmesi kadar kesindir sozde hukumlerce, ve yine yaziktir ki mecbursundur buna uymaya cocuk aklinla. Neyse, iste o siir:
Turning and turning in the widening gyre
The falcon cannot hear the falconer;
Things fall apart; the center cannot hold;
Mere anarchy is loosed upon the world,
The blood-dimmed tide is loosed, and everywhere
The ceremony of innocence is drowned;
The best lack all conviction, while the worst
Are full of passionate intensity.
Surely some revelation is at hand;
Surely the Second Coming is at hand.
The Second Coming! Hardly are those words out
When a vast image out of Spiritus Mundi
Troubles my sight: somewhere in sands of the desert
A shape with lion body and the head of a man,
A gaze blank and pitiless as the sun,
Is moving its slow thighs, while all about it
Reel shadows of the indignant desert birds.
The darkness drops again; but now I know
That twenty centuries of stony sleep
Were vexed to nightmare by a rocking cradle,
And what rough beast, its hour come round at last,
Slouches towards Bethlehem to be born?

Friday, September 19, 2008

Farkindalik Salatasi

Terkedilmis satirlardan soluksun, aylar sonra ugramamin nedeni uzerine tuz dokup yakmak. Sorun su ki bunu yapmasi yazmasi kadar kolay degil. Vefa borcu odeyecek degilim, kusura bakma. En iyisi ben yine en iyi bildigim seyi yapip kelimelere dalayim affedilmek umuduyla. Aslinda sona cok yakinsin. Ama... sona yaklasincaya kadar sana saklaninca degerini kaybedecek hem hayat, hem de korktugun olumun. Erteleme bu nedenle, ertelemenin bahaneye kalansiz bolumunden birsey gecmez eline. Sacma yada zirva, ne dersen de zivanadan cikmis bu satirlara. Sanal belki ama, murekkep bile kalemin ucundan akmaya cesaretsiz kalir sarsak cumleler arasinda. Anlam yuklemeye calisma hicbirine ve hickimseye. Asi de derler, isyankar da, yorgun da.

Bir adam anlaticam simdi sana; koseyi donunce firinin kenarindan belli belirsiz dal gibi golge gibi duvar dibinde bir adam. Kifayetsiz bir kiyafet, avuc icine saklanmis cigara, gozleri topraktan kara. Tanimi bogazimda dugumlenen farkindasiz yuzunde yillarin ektigi huzun. Elleri ayaklari ciplak tutsak, bedenini sarmis buhran viran. Etrafindaki hava... evet havadaki O2'leri hepsinin yaninda bir C, nefes almasi imkansiz, alsa da ziyan. Ruhu olanak dahilindeki tek ozgurlugu.

Cani sikilinca kagida paralelkenarlar cizen bu adamin artik parallelkenarlarinin hepsi birer yamuk. Acilar koselere sacilmis birbirinden habersiz olsa bile toplamlari hala 360 diyebilecek kadar polyanaci bu adam. Ve diger herkes, aklin alabilecegi herkes, ne kadar anlamsizsiniz sacmadan dokme kaliplarinizla... Hersey kaliplara uygunsa rahatsiniz ve mutlusunuz ancak. Kaliplarin icinde guzelsiniz ve dogrusunuz herkesce. Sabah kalkip ise gidip calisip aksam eve gelip yemek yedikten sonra esinizle muhabbet edip yatarsiniz ve sabah tekrar kalkarsiniz gunluk dongude kendinden emin rahat vicdaninizla. Peki neden? Cevap herkes degil, asil cevap sensin ama farkinda degilsin. Git masayi donat, ortaya da benden bir farkindalik salatasi.