Wednesday, October 22, 2008

Oyunbozan

Sabah gordugum guzelligin derin bakis ardi kacan gozlerine taktim biraz. Sanirim kendini yalniz diye biliyor, gel gor ki bu satirlarin yazari avanak da ne merhaba ne selam diyebiliyor. Guzellik yalniz gibi, ve eger guzellik yalniz ise o haric herkes mutlu. Onceki cumlenin kaynagi oyun teorisi, ki ben inanmiyorum. Ve bence oyun degil koyun teorisi bu. Iki kelam etsem belki eli kalbimi tutar guzelligin, belki degil kesin desem belki cesaret gelir, ve son belkiyi de kesin yapsam nihayet kelam dile gelir. O zaman koyunlarin mutlulugu bozulacak mi yani? Neyse ne, gonullu oyunbozanim, gonlun cok israr ettigi birgun bu oyunu bozarim. O gune kadar, mutlu kalin koyunlar, ve hoscakal guzellik.

Büyü Denen Büyü

Benim secimim degil kara büyüme büyüsü. Daha ilk nefesimde fisildandi kulagima, o gun bugun etkisindeyim. Sahibi zamansa, celladi gunler zoraki gecen, fareden hallice kemirgen. Omrumu kemiredursunlar, kahve falimda iki yol var kursundan kalemle yazilmis; ya onyedinde idamlik olursun, ya yetmisinde yalniz ölürsün. Ilki olmadi, ikinciyi de ben oksitledim. Yetinmeyip fincana saldirdim, cezve yalvardi gunahim yok diye. Affettim. Oylece kalktim ikili koltuktan, yanimda oturan ofke seslendi; 'Ben de kalkicam'. Biz kalkinca kosede bekleyen zarar ikiliye uzandi. Hep bu anlari kovalayan biri sehpanin uzerindeki sigara paketi. Bagirmaya basladi; 'Ne bekliyorsun, ne bekliyorsun!'. Keske o kadar kolay olsa. Berideki ayna cagirdi; 'Kendinle yuzlesmen lazim'. Hazir degilim. Sonra masadaki defteri gordum, sonsuz kareli. 'Neredesin?' diye sordu. Ceketimin ic cebinde tepinen kalemi cikardim, ve iste buradayim.

Thursday, October 16, 2008

Wednesday, October 15, 2008

Kaygisiz

Birgun bir dag bisikletiyle geldi babam. Ertesi gun de adinin hakkini versin diye baslayan bir eylem icinde, Kaz Dagi eteginde, Tepekoy'e cikarken dustum. Once zavalli bacak kasi hucrelerim oksijensiz solumun yapmaktan bitap dustu. Sonra ben yere dustum. Yer dedigim patika yani cali diken, belki birkac bogurtlen hani varsa cani ceken. Kanayan diz, cizilen el, yamulan gidon; biri canli iki yarali. Sorumlu bodrumda birakilan BMX'in laneti. Sorumsuz ben. Sorum da su: onca yil sonra birden aklima gelince neden bu gulumseme yuzumde? Gerci o gun de gulup gecmistim. Bu yuzdendir ki benligimin kaygisiz bir tarafi var, Tepekoy yolculuklarindan yadigar.

Monday, October 13, 2008

Buluşmak Üzere

Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni
Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi de dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni
Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım

Can Yücel

Mektup

Malcan: Zukela hocam ben Edibe'ye ask mektubu yazmak istiyorum.
Zukela: Edibe'ye asik misin sen?
Malcan: Hayir rastgele sectim.
Zukela: Anliyorum, hepimiz bu yollardan gectik. Ben de senin gibi rastgele birine bir ask mektubu yazmistim gencken.
Malcan: Hadi ya, sonra ne oldu?
Zukela: Evlendik. Neyse, simdi sana odaklanalim. Cok da zor olmasa gerek yazmak. Hele de cinas kardesi olan mevsimin bittigi, duygu kardesi olan guzun basladigi bu gunlerde.
Malcan: Hicbirsey anlamadim abi. Edibe hakkinda edebi birseyler mi soyledin?
Zukela: Hem evet, hem hayir, hem de cevap yok. Yani demek istedigim yazmak icin iyi bir donem. Basla bakalim, dinliyorum.
Malcan: "Guzelim, sari saclarinla beni bu dunyadan cok uzaklara goturdun ve seninle beraber...... "
Zukela: Hop! Orada Kal! Eskiden olsa, yazmanin ucundan gorulen iki tel sac yeter yazmana. Simdi ne yazma ne iki tel sac var ortada. Simdi sac bas hersey ortada... Yazmanin ucundaki iki tel sacin buyusu kaybolmus, saclar baslar birbirine karismis, esmer sarisin olmus, kumral da arapsaci.
Malcan: Af buyur? Ne dedin simdi sen? Edibe anne tarafindan arap, bu konuya mi vurgu yapmam lazim?
Zukela: Hmm, olabilir. Iyi bir noktaya temas ettin. Demek istedigim, daha genel baslamalisin.
Malcan: "Guzelim, ben araplari severim. Saclarinla beni bu dunyadan cok uzaklara goturdun ve seninle beraber ...... "
Zukela: Dur! Bu cumlenin anlam kazanabilecegi tek durum, sevgilinin Rapunzel olmasi. Bu da mumkun olmadigina gore bir daha dusun derim.
Malcan: "Bebegim, saclari gectim, senin dunyalar kadar sevi...... "
Zukela: Malcan iyice sacmaladin, sac mevzu bahis degilse hic girme o bahse. Tekrar.
Malcan: "Hayat sebebim, seni..."
Zukela: Ufak at.
Malcan: "Mal varligim, seninle tanistigim gun hayatimin en onemli...... "
Zukela: Malsin lan sen. Bi daha dusundum de, belki de zordur yazmak. En azindan bazilari icin.
Malcan: Yapacak birsey yok, kader utansin.

Friday, October 10, 2008

Sahildeki Serseri

Otele donmek istemedigim yaz karanliginda marmaris sahilinde sabaha kadar yurumek iyi bir fikirdi. Yorulmayacak kadar dingimdim, ve ayni zamanda ne baska birinin kimligine ne de uzerimdeki bu baskasi kimligine daha faza katlanamayacak kadar yorgun...

Tuhaf bir aliskanlikla yitik ozgurluge acilmak icin buradayim. Ama diger yandan, surahiden dokulen suyun maruz kaldigi Coanda etkisini yasadim gecen gunlerde. Tam ucundan dokulup acilirken ozgurluge, yapistim yine dis ceperine. Bu degildim, olmasi gereken de bu degildi.

Kafami kaldirip semayi seyre daldim. Voyager 1 otuz yildir uzayda, ve pluto'dan uc kat daha uzak gunese. Tamamen boslukta ve olesiye yalniz. Neredeyse otuz yil once, bilinenlerin cogunun ziyan, kalaninin da yalan oldugunu anladigi o saf anda basladi bilinmeyene yolculuga; sonunda hem yapayalniz hem oleyalniz kalacagini bile bile.

Marmaris sahilinde gunler sonra kendimdim yine, ve sukur ki biraktigim gibi buldum kendimi, dalgaci serseri. Sadece dalgasi eksikti gece vakti sahilde tek basina oturan serseri tablosunun, yakamozu yerinde. Konu dalga olunca denizi pek de comert degildir Marmaris'in. Ve konu hayat olunca pembe yalancidir Marmaris, gundeligin otesine gitmeyen tanisikliklara yeter demenin vakti geldi. Yeter demek iyi bir fikir, tipki hikayenin basinda merhaba demenin de iyi bir fikir oldugu gibi. Cabuk bikan ruhum, hep oyle kal.

Wednesday, October 8, 2008

Iyi Bir Baslangic

Dogumlari sorunca kendi takviminden cevaplar verir mualla insan babanem. Babam bol hasatli yazda dogmus, halam istanbul'a goc senesinde. Hani kendi miladini hatirlamaz da merak eder ya insan, ben de ona sorardim; "sanki dun gibi, darbeden neredeyse 1 sene sonrasi...". Her hecesiyle mutsuz bu devrik cumle ile yetinmeyip ansiklopedi kurcaladim biraz, kisisel avuntu ihtiyac:

Seksenlerin Basi: Yesilcam jonlerinin melodram ceviremeyecek kadar yaslandigi, donem geregi komiser rollerine burundukleri yillar icin kullanilan ozlemli isim tamlamasi.

Sonlara saklanmis ozlem haricinde pek umut yok gibi. Yine de, sarmal yapimda kader satirinda ne yazarsa yazsin, iyi bir baslangic oldugunu soyluyor icimden bir ses. Gerci bu "icimden bir ses" denilen soyut soysuzun de yalancinin teki olduguna dair kaanatim tam, pek cok kez yari yolda birakmistir beni. Bazen guclu bir mantik maskesine burunur, bazen tecrube oldugunu iddia eder, bazen de kutsal bir gudu. Birsey bildigini hissetirir insana, siren gibi kulagina fisildar zehrini, medussa gibi gozlerini buyuler giziyle.

Yok, yok... Icimdeki sese ragmen iyi bir baslangic. Darbeye ragmen, yaslanan jonlere ragmen bu iyi bir baslangic. Ilk hickiriklarim DVD formatinda kaydedilmedi belki. Ama iyi ki kaydedilmedi. Yasadiklarim icin simdiden memnunum seksenlerin basinda baslamaktan, yasayacaklarim da cabasi.

Friday, October 3, 2008

Cavusun Gunlugunden

Cavusun Gunlugunden, 19 Mart 2008

Yalnizlikla paylastigim uzun subatin ardi sira baharin sozde gunesi kendini gosterdi nihayet. Sirali ladinler arasindan sizan huzmelerle isitti icimizi. Son demlerini yasayan kuzey ruzgarlari yerini tanridan mevsimlik izin alabilen sabah meltemlerine birakti. Sandalyede mutemadi esas durus arifesindeki yazarin satirlari dile gelekala bal oldu seker oldu demli bir caya. Ve caycinin etkisiyle elazig rengindeki bu caglayan kul oldu volkan oldu akti bogazimdan. Demden koy muhabbetle gecen kisin dusundukce icimi titreten karasal sogugu Ankara'yi terketme hazirliklari yapadursun, sagi solu belirsiz marttan da arkadas olmazmis yenice anladim.

Iklimde durum boyle iste, aklimda ise Taranci'dan iki dize; "Her mihnet kabulum yeter ki, Gun eksilmesin penceremden..." Yasananlarin farki kimin umrunda. Gun hep ayni gun, dun de olsa yarin da, kis da olsa bahar da.