Friday, April 3, 2009

Tesaduf

bahar'a gore soguk bir pazartesi, sabah 06:50. h, uzun bir otobus yolculugu ardindan izmir'den ankara'ya donmus, apartman kapasindan iceri girmek uzere, bir yandan da telefonda izmir'de biraktigi ozlemlerle konusuyor: "evet rahat gecti yolculuk. geldim, geldim.". tam o sirada tesaduf seytani dolasiyor etrafta. h "geldim" dedi, merdiveninin basinda agirsiklet bir bavulu cikarmaya ugrasan kiz soluk soluga: "zahmet olmasin size...". ondan daha hobbit olan arkadasi yalvarir bir bakisla tamamladi zinciri. h tesadufleri sevmediginden soz ve bakis vicdanina dokunmadi, ama merdiven basindakinin bilmeden yaptigi topuguna egilip ayakkabisini gevsetme cabasi dokundu, zira topuga vuran ayakkabinin acisini iyi bilirdi. "geldim!!!". seytan bir baska apartman kapisina dogru giderken, h biri ufak digeri tefek iki kizin bavullarini tasidi. "ne zahmet ettiniz!" dedi ufak olani. "ne demek" dedi h, tefek olani bu sefer de "tevazuya gerek yok" bakisi gonderdi, bunun yerine "ben de ne demek oldugunu merak ediyorum" deseydi o O'ydu (ama bir yandan da iyi ki degildi). cunku h mecaz kullanmamisti, gercekten bu afaki kelimenin anlamina yoğunlasmisti, ne demekti bu 'zahmet'? anlamini aradigi kelimelerin hikayesini kurmak yillardir yaptigi sizofren eylem. yine oyle oldu. vakti zamaninda civar koylerden birinde bir ahmet yasarmis. bu ahmet oyle bir sevgi insaniymis ki, hani boyle "ben bu insana nasil bir iyilik yapabilirim?" diye surekli gozunun icine bakarmis. zamanla ahmet ismi iyilik ile esanlamli kullanilir olmus, "ahmet ettiniz", "ahmet etmeyin lutfen" gibi yapilar dile gelmis. yillar icerisinde kelime dilde yayginlasarak 'zahmet' sekline donusmus. iste boyle. saat 07:05. pazartesi bahar'dan azar isitince biraz daha isindi. h evin kapisindan girerken, "ayakkabiyi bir numara daha buyuk alsaydi keske" diye dusundu. tam da o sirada tesaduf seytani...

Wednesday, December 3, 2008

Crossover

... at Georgetown, [Iverson] often stayed after practice to play one-on-one against walk-on guard Dean Berry. Berry had known Iverson since the eighth grade, having played against him in AAU tournaments. Now, Iverson was clearly the better player, but one who, in Berry's estimation, got by on pure talent alone. He was so quick he never had develop moves in order to get to the basket. He could just get there, period. But that would not be the case forever; as the level of competition rose, so, too, did the challenge to invent ways to succeed.

Berry, with his limited skills, had spent years developing his game. A cerebral player, he started studying tapes in the seventh grade of great ball handlers. Over and over again, he'd watch Tim Hardaway's crossover dribble, commonly referred to as the "UTEP Two-Step." (Hardaway had gone to UTEP.) He watched Isiah Thomas's unique version of the same move. He saw John Stockton remove all the bells and whistles and confound opposing guards with it. ...

Berry adopted facets of every crossover he studied. ... The reason Iverson kept playing Berry after practice was that he couldn't stop Berry's crossover -- even when he knew it was coming. He'd tell himself not to go for the fake, and he knew he was quicker his teammate -- the twelfth man on the team! -- but then Berry would drop a cross on him and the next thing you knew, the walk-on was around him.

"Man," Iverson finally said, "you gotta show me that s---."

From then on, Berry taught his superstar teammate his favorite move.


From the book 'Only the Strong Survive', Larry Platt, 2002

Friday, November 21, 2008

Charles ve Nef'i

"We start, then, with nothing, pure zero. But this is not the nothing of negation. For not means other than, and other is merely a synonym of the ordinal numeral second. As such it implies a first; while the present pure zero is prior to every first. The nothing of negation is the nothing of death, which comes second to, or after, everything. But this pure zero is the nothing of not having been born. There is no individual thing, no compulsion, outward nor inward, no law. It is the germinal nothing, in which the whole universe is involved or foreshadowed. As such, it is absolutely undefined and unlimited possibility -- boundless possibility. There is no compulsion and no law. It is boundless freedom."
Charles S. Peirce, "Logic of Events" (1898)

Gam çekme hakikatte eğer arif isen
Farz eyle ki el'an yine alem yoğ imiş
Nef'i (1572 - 1635)

Ayni seyi soyluyorlar...

Wednesday, November 19, 2008

Simyacı

zukela: malcan bu ne yavrum?
malcan: altinbas raki abi. sabah bi haber okudum, meksikalilar tekiladan sentetik elmas yapmis.
zukela: hmm...
malcan: abi dusundum biz de o zaman altinbas rakidan altin yapariz dedim. buradan voleyi vurabiliriz.
zukela: yavrum guzel de benim kimya ilmi hakkinda deneyimim yok.
malcan: abi o konuyu hallettim ben. bizim nebil var lise iki terk. kimya labinda hoca mikroskopla deniz hiyarini incelerken lamel'i tutmustu.
zukela: lamel'i tuttu demek. hmm, faydasi olabilir. hemen irtibata gecelim.
malcan: OK abi. bu arada biz nasil ilerleyelim?
zukela: hmm... muhtemelen 18 ayar altin icin rakiya yari yariya su koymaliyiz.
malcan: 18 uymaz abi 24 ayar yapalim.
zukela: o zaman rakiyi iki suyu bir koymaliyiz. sen su raftan kadehleri getir.
malcan: OK. kadehler hazir, dolduralim.
zukela: ulan mis gibi de koktu be mubarek.
malcan: abi simdi ne yapacagiz.
zukela: bekleyelim biraz.
(5 dk. sonra)
malcan: abi ben herhangi bir tepkime goremiyorum. acaba tekirdag mi kullansaydik?
zukela: sanmam, tepkimeyi hizlandirici katalizor kedi kullanmamiz lazim.
malcan: katalizor kedi?
zukela: evet katalizor kedi.
malcan: o ne demek abi? voltran ile mi ilgili?
zukela: yavrum ne voltran'i. dunyanin en seckin kahvesi kedilere kahve cekirdegi yedirdikten sonra diskisini filtreleme yontemiyle yapiliyor.
malcan: abi cins kedidir o.
zukela: kedinin cinsi farketmez, sen hemen biryerlerden bi kedi bul gel.
malcan: tamam abi.
(5 dk. sonra)
malcan: abi sokaktan bir kedi buldum iste bu.
zukela: malcan burada kimya ilminde yeni bir sayfa acakcak bir tecrube yasadigimiz icin kedi de litereature gececek. bu nedenle kediye bir isim vermemiz lazim.
malcan: fondip olsun abi kedinin ismi.
zukela: benim icin sakincasi yok, onemli olan bir ismi olmasi. sen simdi fondip'in agzini ac.
malcan: tamam abi.
(10dk. sonra)
malcan: abi bu kedi sizdi yamuldu gitti. biz simdi neyi bekliyoruz?
zukela: malcan bu kedi safkan olmadigi icin dayaniksiz cikti. bize bir buyuk bitirse bile ayakta kalcak kedi lazim.
malcan: abi kedi olayindan vazgecsek?
zukela: zaten rakinin yarisini icti uyuz hayvan. bari kalani da ziyan olmadan biraz da biz demlenelim.
malcan: haklisin abi.

Terkedilen Sulugöz

Dalinca birara eskiye gediz akmaya basladi gozlerimden. Parmaklarimla kurdugum barajlar yetersiz kaldi. Gedizin yanaktan suzulen sulari masada birikip gölmarmara oldu egeye. Ve carptigin kapinin ruzgariyla kurudu hem gediz hem gölmarmara. Sarkidaki gibi esmeyi anlatmasini beklerken, senden dem vurdu kokunu tasiyan ruzgar. Sarkidaki gibi odaya yayilmasini beklerken içimde birikti kokun. Kaybetmemek icin bogulasiya kapattim agzimi burnumu. Nefesim kesildi, tipki seni ilk gordugum gun gibi. Bak yine eskiye daldim, gediz akmaya basladi gozlerimden...

Monday, November 3, 2008

Sonraki Durak

Hicbirsey hayal olmaz aslinda. Olsa olsa hayat olur. Ne zaman gonlun konus dese metroda aklini basindan alma esigindeki yabanciyla, esige son anda tutunan mantigin kilic ceker gonlune turlu bahaneler esliginde. Sonra ne olur? Sonraki durakta inince hayal biter, hersey hayat olur yine.
Sorun su ki hayat hayal kadar yakin degil insana. Hayal kadar insan urunu degil hayat. En azindan simdiki haliyle. Evet kisa, yazik ki öz degil, daha cok özenti. Ve sacmasapan sorumluluklarla ve bu sorumluluklarin yarattigi bahanelerle dolu, seni sonraki durakta indiren.

Israrci Ot

Anladik gozlerinin klorofili bol,
Ama bana cevirip de,
Duygularin beslensin diye,
Yaptigin fotosentezden karsilik bekleme.
Gunesin ben degilim.
Bunu bile bile hala israrciysan ot olmakta...
Ne diyelim.
Otsun zaten guzelim.